21 Temmuz 2011 Perşembe

Tanıdık Yabancılık

TANIDIK YABANCILIK

        Tanıdık bir yabancılık var etrafta. Belki de içimde gezinen bir yabancı var. Ya havada soluyorum onu ya da damarlarımda hissediyorum. Kanımı donduran bir yabancılık esiyor rüzgarda, nereden geldiğini asla bulamadığım. Yüzümü okşayan esintide aşina olmadığım bir koku ciğerlerimi dolduruyor. Hiç tanımadığım bir ses yankılanıyor kulaklarımda ve daha önce hiç görmediğim renkler uçuşuyor gözlerimin önünde. Ayaklarım garipsiyor şimdi üzerinde durduğum yeri. Ellerim sanki buradaki her şeye daha önce hiç dokunmamış. Dünyayı ve üzerindeki her şeyi yeni keşfetmekte olan bir bebeğin merakla karışık ürkekliği yansıyor yüzüme. Gökyüzünün aynasından görebiliyorum kendi yabancılığımı ya da yabancı olan her şeyin içinde öylece kalakalmış olan kendimi. Her şey aslında aynıyken, hep oldukları yerde dururken, ve ben kendimi zaten yüzyıllardır burada bir heykel gibi duruyormuşum gibi hissederken, nasıl oluyor da bir zaman makinesinden şimdi çıkmış ve kendini zaman ve mekanın herhangi bir yerinde hiç tanımadığım şeylerin içinde bulmuşum gibi hissettiğimi hiç ama hiç bilmiyorum. Her şey aslında yüzyıllardır varmış ama aslında onları hiç tanımamışım ya da aslında hiç biri yokmuş ve ben gerçekten bir yabancıymışım. Tanıdığın tüm insanlar ve her şey vagonlara doluşup zindan karanlığındaki tünellerde kaybolduğunda,hızla geçen trenin rüzgarıyla tüm kıyafetlerine demir çengellerle tutturulmuş olan kara bir yabancılık başlığı geçiverir başına..Ters bir rüzgarın esmesini dilemekten başka yapacağın hiçbir şey kalmaz ama o nefret ettiğin fırtınalar bile artık ziyaret etmezler seni..Onlara da yabancı kalmışındır..Derini yüzercesine soyunduğun giysilerin bu kara başlıktan kurtulmana çare olmaz, aksine çengeller çıplak teninde gittikçe derine iner..

        Bir gece, yine yıllardır yattığın yatakta yumarsın gözlerini hayata kısa bir süre için..Oda, duvarlar, sadece adı ve kalınlığı değişen başucunda hep duran bir kitapla yumarsın gözlerini etrafındaki her şeye ve o gecenin sabahına uyandığında her şey bir yabancı oluverir birden, ya da sen onlara yabancı kalırsın. Her eşya aslında sana hiçbir zaman ait olmamışlar gibi bakar göz bebeklerinin içine, gözbebeklerin büyür, gözbebeklerin küçülür. Eski bir ev terliğine ihtiyaç duyarsın ama yoktur..Duvarlar teninin bir irini dışarı atma hevesi gibi atmak ister seni dışarı. Duvarlarda kabarır siluetin. Dışarısı ise bambaşka bir yabancıdır. O ağaç aslında orada mıydı değil miydi, tam karşıda bir ev var mıydı, yoksa bir gecede mi var olmuştu hepsi, her gün çizgilerine basmadan yürümeye çalıştığın kaldırım bu muydu düşünür durursun. İnsanlar o kadar yabancıdır ki korkarsın yürümeye. Yüzüne, büyüyen gözbebeklerine bakmalarından korkarsın. Sen yabancılaştıkça onlar da daha bir yabancılaşır ve daha çok dolaşır gözler üzerinde. Her birinin bakışı bir cadının zehirli elması etkisiyle yayılır kanına. Hepsinin yüzünde alaycı bir gülümseme görürsün ya da gördüğünü düşünürsün. Yabancılık doldurur tüm vücudunu esen rüzgarla, içine işler, dondurucu bir soğuktan daha çok yabancılık yanıkları oluşur teninde, parmak uçların hissizleşir, zehirler seni. Kaçmak istesen nereye gideceğini bilemezsin, aslında nereye ait olduğunu ya da oradan başka bir yer var mı yeryüzünde, yoksa dünya denilen yer topu topu o kadar mı emin olamazsın. Sonra yabancılık yabancılaşmaya başlar ve gördüğün yabancı gelen her şeyin dünyanı istila etmiş olduklarını düşünürsün  ve her şeyi yabancılaştıran birden bire sen oluverirsin. Bu bir kısır döngüdür ya da çözmeye çalıştıkça daha fazla birbirine giren kör bir düğüm, ilk kimin ellerinden çıktığını hiç  bilemediğin.

    İşte öyle tanıdık bir yabancılık kokuyor şu anda da. Yabancı ben miyim yoksa her şey ve herkes bana mı yabancı bilemiyorum. Gözlerine bakmaya korkuyorum belki seninde gözbebeklerin büyümüştür diye. Nemli pas kokusu, gri ve mor karışımı puslu sis renkleri. İşte bunlar tanıdık, hatırlıyorum. Bu yabancılık aslında tanıdık biliyorum. Olmamam gereken yerdeyim ya da olmam gereken yerde değilim. Sanki bir asır önce dikilmiş bir heykel gibi öylece durup, aslında olmamam gerektiğini anladığım yerde. Yani yabancıyım. Tanıdık bir yabancıyım bir yabancının yüreğinde ya da tüm yürekler hep bana yabancı kaldı..

    Yağmur yağdığı gecelerde ben ağlardım seyredip kendi penceremden dünyayı ya da benim ağladığım gecelerde yağmur yağardı dünyaya. O da belki kendi puslu karanlık penceresinden seyrettiklerine ağlardı..Biri illa ki doğrudur ama hangisi hiç bilemezsin ve hiç öğrenemezsin..Durduğun yer aslında yeryüzü mü, yoksa gökyüzü mü hiç anlayamazsın..Hangi pencereden ve kimin penceresinden bakıyorsan ordasındır işte..bazen yeryüzü, bazen gökyüzü..Bazen yeryüzünün merkezindedir ruhun, bazen atmosferi çoktan aşmışındır..Yabancıysan, yabancılaştırılmışsan yerçekimi kanununu da yalanlamışındır, ya da yer fazlasıyla çeker seni..Ayakların havaya dokunur belki, belki toprak içersin kana kana, belki de suyu solursun ciğerlerine..Ne olsa yabancı değil midir hepsi sana ya da sen hepsine..Çok fark yaratmadığını gördükçe, yabancılık bir adım daha tanıdıklaşır..

   Tanışıklık yabancılaştıkça yabancılık yaklaşır ve buz keser parmak uçların..Dokunuşlar hissizleşir, hisler yabancılaşır..Etrafını saran boşluk derinleşir..Giden metal vagonlar o kara delikten bir daha hiç çıkmaz..Ters rüzgarlar hiç esmez, ki esse ne yazar; yabancılık başlığının çengelleri çoktan kemiklerine kaynamıştır bile..Eski bir ev terliği bulamazsın hiç; bulsan bile hep başkasının çıkar ve geri geleceğini umut ettiğin trenler aslında hep tek yöndür..Senin olduğun yere doğru döşenmiş rayların hiç olmadığını görmek içinse artık çok geç olmuştur..Yağmurlar yağar, sen ağlarsın; sen ağlarsın, yağmurlar yağar..Birileri hoşça kal der durur oysa sen hiç hoşçakalamazsın.. Kalmaksa mesele evet kalırsın öylece derinliğinde boşluğun..ya da derin bir boşluk yerleşiverir içine, hiçbir zaman hoşçakalamazsın..

   Yabancılık artık çoktan en tanıdığın, en yakının, en çok sen olmuştur…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder